Sosyal medya bir zamanlar insanların hayatlarını paylaşması için vardı. Şimdi ise çoğu hesap, birer dijital vitrin haline geldi. Filtreli yüzler, yapay zeka ile üretilmiş vücutlar, gerçekte yaşanmamış tatiller, hiç yaşanmamış anılar… Her şey daha “güzel”, daha “kusursuz”, daha “ilgi çekici” olsun diye yeniden ve yeniden kurgulanıyorlar.
Ama bu kusursuzluk içinde bir eksiklik var; Gerçeklik.
Gerçek hayat düzensizdir. Kalabalık, gürültülü, bazen sıkıcı ama özünde canlı ve özgündür. Oysa artık çoğumuz, başkalarının mükemmel sandığımız yapay hayatlarına bakarken kendi yaşadığımız anı değersiz kılmaya başladık.
Zamanımız, Duygularımız ve Bilgimiz Çalınıyor
Sosyal medya sadece zamanımızı değil, duygularımızı ve hatta düşüncelerimizi etkiliyor.
Giderek artan bir başka tehdit de yapay zeka ile üretilmiş sahte haberler.
Görünüşte profesyonel, ikna edici, hatta “acil” başlıklarla sunulan bu içerikler; gerçekte hiçbir temele dayanmıyor. Ama buna rağmen binlerce, milyonlarca insan tarafından paylaşılıyor, inanılıyor ve zihinleri şekillendiriyor.
Sanki gerçek bir olay olmuş gibi hazırlanmış yapay videolar…
Sahte görüntüler ve ses kayıtlarıyla üretilmiş röportajlar, sohbetler, demeçler…
Var olmayan krizlerin, savaşların, kazaların fotoğrafları ve videoları…
Bu içerikler sadece bireysel değil, toplumsal düşünceyi de şekillendirecek kadar güçlü. Bir gün bir savaş haberine inanıp panik olabiliriz, bir başka gün bir yapay “itiraf videosu” bir kariyeri sona erdirebilir. Gerçekler ile yalan arasındaki çizgi bu kadar bulanıklaşmışken, içimizde büyüyen güvensizlik duygusunu ne yapacağız?
Zamanımızı çalan sahte kopyalar!
Yapay zekâ artık sadece görseller değil, gerçekliğin tüm katmanlarını kopyalıyor. Ve bu kopyalar, sadece gözümüzü değil, zihnimizi ve zamanımızı da meşgul ediyor.
Sahte yüzler: Gerçekte var olmayan ama çok gerçek gibi görünen insanlar artık profillerde karşımıza çıkıyor. Sanki biriymiş gibi konuşuyor, yorum yapıyor, içerik üretiyor. Ve bunlara para ödüyor, para kazanmalarını sağlıyoruz.
Yapay sesler: Bir kişinin hiç söylemediği sözler onun sesiyle söylenmiş gibi dinletiliyor. Artık bir sesi duymak da güvenilir değil.
Otomatik içerikler: Milyonlarca blog yazısı, sosyal medya gönderisi, hatta kitap bile yapay zekâ tarafından üretiliyor. Her biri dikkat çekmeye programlı ama pek çoğu bize bir şey katmıyor.
Sahte yorumlar ve trendler: Bot hesapların yükselttiği gündemler, algoritmalarla yayılmış görüşler… Gerçek insanların ne düşündüğü değil, algoritmaların neyi yaydığı önemli hale geldi.
Yapay kişilikler: Artık influencer olarak sunulan bazı kişiler aslında hiç var olmadı. Onları takip ediyor, beğeniyor, hatta belki de onlardan ilham alıyoruz. Ama gerçekte kimse yok.
Tüm bu sahte parçalar birleşince, dikkatimiz bin parçaya bölünüyor. Ve bedelini farkında olmadan hayatımızdan ödüyoruz.
Bir an durup şunu sormak gerekiyor;
“Bugün gördüğüm, duyduğum, okuduğum şeylerden hangisi, hangileri gerçekte yaşandı?”
Tehlikeyi görmeli ve hep farkında olmalıyız
Ben bu sahtelik içinde kendimi gitgide daha yalnız ve yabancı hissetmeye başladım. Sosyal medyada geçirdiğim zaman, artık bana keyif değil, anlamsızlık hissi veriyor. Gerçek hayatımdan çalınmış anlar gibi geliyor.
İşte bu yüzden geri çekilmek istiyorum. Sosyal medyadan değil, sahte dünyadan.
Doğada yürüyüş yaparak, bir kitabın sayfalarında kaybolarak, sevdiğim insanlarla yüz yüze konuşarak… Gerçek hayatta kalmak istiyorum. Yapay dünyanın sahnesinde değil, hayatın ta kendisinde.
Bu yazı bir uyarı değil, bir hatırlatma.
Yapay zekâ ile üretilmiş içerikler her geçen gün daha da çoğalacak. Her yıl daha inandırıcı, daha cezbedici, daha kusursuz hale gelecekler. Aklımıza gelmeyen alanlarda bizi yalanlara inandırmak için, vaktimizi çalmak için uğraşacaklar.
Ama biz istersek; gerçek yürüyüş yollarına, dokunabildiğimiz dostluklara, filtrelenmemiş bir gökyüzüne geri dönebiliriz.
Gerçek hayat hâlâ burada.
Seninle başlıyor.
“Bugün gerçekten ne yaşamak, ne görmek, ne duymak istiyorum?”
İşte bütün mesele bu.
>> Yapay Zekanın Sahte İçeriklerinden Korunma Önerileri
Yorum Yaz