Şimdi her yer karanlık. Varlığında olan tüm renkler terk ettiğin gün siyahları giydirdi üzerine. Gökkuşağı dahi sadece tek rengi gösteriyor, oda gece karanlığında doğuyor. Artık ihtiyaç duymuyor doğan güneşe. Yarasalar gibi dolaşıyorum etrafta sessizce. Kimseye zarar vermeden kaldırım taşlarına bakarak yürüyorum yosun tutmuş boş sokaklarda… Elimdeki ucuz biranın tek mezesi şu yalnızlık. Daha bir efkârlı oluyormuş meğer sensiz içmek. Beni ağlatan her şarkıda sigaranın dumanını ciğerlerimde hissediyorum artık…
Beni bu yaşımda salya sümük ağlatan tek şey meğer neymiş biliyor musun? Elini tutabilmek için söylediğim o masum yalan… El falına çok iyi bakarım demiştim de sen hemen avuçlarını açıp teslim etmiştin bana… O anı hatırlıyor musun bilmiyorum ama sen bu yalana inanınca ellerini bana teslim etmiştin. Tuttuğum elin değil sanki tüm bedenindi. Sen anlamadın ama ben çok heyecanlanmıştım. Falın bitince de ellerini çektin ya elimden; annesinin elini bıraktığı için kaybolan bir çocuk gibi olmuştum…
Sen anlamadın ama..
Sen giderken tüm kelimelerde arkandan sürüklenerek geldi. Bir şey diyemedim sana. İçimden attığım o çığlıkları duymanı isterdim. “Ne olur gitme kallllll” diye bağırdım sana sessizce. Kulak zarlarını patlatacak o çığlıklarımı sana duyuramadım. O parkta saatlerce oturdum senden sonra. Babasının gözleri önünde boğulan bir adamın yaşadığı şokları yaşattın bana. Sen giderken ben sadece sana bakıp tüm beceriksizliğimle ağladım.
Sen giderken,
Ben sadece gidişini izlemedim. İçimden yalvardım tanrıya, ne olur tanrım geri gelip bana sarılsın beni bir annenin çocuğunu sevdiği gibi sevsin, saçlarımı okşayıp bana tekrar sarılsın dedim ama beni ne tanrı dinledi ne de sen geri geldin.
Peki, sen şimdi bir daha geri gelmeyecek misin? Peki, ben kime seni seviyorum derim, kim kaldı şimdi geriye beni avutacak. Kim ben hasta olduğumda üzülecek? Kim bana seni çok özledim diye bir mesaj çekecek gece yarıları. Kim merak edecek beni? Peki, kim benimle kavga edecek masumca.
Biliyorum artık kimse bunları yaşatmayacak bana. Sen artık yoksun ya şimdi, ben her gece ağlarken seni ararım duvarlarda…
Sen artık yoksun ya şimdi.
Ben bu sahil banklarında elimdeki ucuz birayla arkadaş olurum. Hatta benim dualarımı kabul etmeyen tanrımla oturur konuşurum saatlerce. Her sevgiliye küfür eder sararım etrafa. Sataşırım tüm mutlu insanlara. Aklıma senin bir beraberliğin olduğunu getirir lanet ederim banktaki yalnızlığıma ve salaklığıma. Kurşunlar sıkarım her gece firar eden aklıma. Batırırım kaptanı olmayan tüm gemileri… Yıkarım tüm kurduğum hayallerimi. Tüm beyaz gelinliklerimi atarım şu fırtınası bitmeyen denize. Orucunu bozmuş biri gibi her dakika sarılırım bir dal sigaraya. Suçüstü yakalanırım katili olurken bir sevginin. Artık sen yoksun ya, hayatımda ben her gece firar eder çocuk gibi ağlarım başka kollarda. Sen bilmiyorsun ama annemde artık sıkıldı bu gözyaşlarımdan… Sen nasıl erkeksin diyor bana… Sahi, ben nasıl bir erkektim?
Sen bilmiyorsun ama..
Ben hala bir çocuk gibi ağlıyorum odamdaki yatağımda. Her dökülen gözyaşımda bir dua sıkıyorum gökyüzüne. Kabul olmaz biliyorum ama olmama ihtimaline rağmen ben yinede titreyen bir bedenle ediyorum. Her seferinde kucağıma sen diye aldığım yastığım sırılsıklam oluyor. Üzerinde dalga dalga iz bırakıyor tuzu bitmiş gözyaşım.
Sen bilmiyorsun ama galiba dün gecede dayak yemişim sokak serserilerinden. Elimdeki şarap şişesi kızdırmıştır yine. Ne yapayım adam gibi içemiyorum şu lanet acı şeyi. Ne zaman sarhoş olsam çığlıklarıma boğuluyor bu sahil şeridi. Sen beni unuttun ama ben unutmanın formülünü kaybettim.
Sen beni unuttun ama..
Ben unutmak isterken dahi hatırlıyorum o kahrolasıca yüzünü. Beni mezar taşı gibi kas katı yapan o gözlerini… Birde neyi hiç unutmuyorum biliyor musun? Hani cep telefonlarımızda devamlı birbirimize çağrılar atardık ya? İşte onu… Sen her çağrı attığında beni düşündüğün gelir aklıma. Ve bayramı karşılayan bir çocuk mutluluğuyla seni arardım. Şu sıralar her telefonum çaldığında sensin sanıyorum. Sen olmadığını anlayınca da açmadan fırlatıyorum yanımdaki bir koltuğa. Ne olurdu ki az önce telefon açan kişi sen olsaydın?
Sen olsaydın,
Benim gibi güçsüz bir şekilde yaşayabilir miydin bu ayrılıktan sonra. Geri dönmeyeceğimi bildiğin halde akla gelmeyecek çılgınlıklar yapar mıydın? Her sabah aynı otobüs durağına çok sevdiğin papatyaları getirip bırakır mıydın? Peki, her gece evimin önünde nöbet tutar mıydın? Ağlamak için son insanın da yanından gitmesini bekler miydin?
Yapmazdın değil mi? Peki… O zaman son kez iyi dinle beni…
Hep derdim ya son sevdiğimsin diye… Son sevdiğim değil… Son “Seviyorum” dediğim oldun…
Yorum Yaz