“Bir mayıs, pir mayıs”… Fransa’da 1 Mayıs üstüne ilk “kan” , zamanımızdan 118 yıl önce küçük sanayi kenti Fourmies’de damladı. Bölgede çok eski zamanlardan kalma bir 1 Mayıs geleneği vardı ve genç nişanlıların yüzyıllardan beri birbirlerine “çiçekli akdiken dalı” verdikleri bu özel gün, 1889 yılından öteye “işçi bayramı” olarak kutlanıyordu. Ama tatil değil iş günüydü ve on üç, on dört yaşındaki çocuklar da “deneyimli” işçi sayılıyorlar, tekstil atölyelerinde her gün on iki saat bir lokma ekmek parası karşılığında çalıştırılıyorlardı.
Yaşlı genç Fourmies işçileri, bayram günü “sekiz saatlik” mesai istemiyle grev yapmaya karar verdiler. 1891 yılı 1 Mayıs sabahı, grevciler, sokaklarda “bize 8 saat, 8 saat gerek” sloganını açık saçık bir Fransız şarkısının bestesine uydurarak neşeyle dolaştılar.
Dokuma atölyelerinin önünde jandarmayla hafif bir dalaş yaşandı ve birkaç işçi tutuklandı. Öğleden sonra grevciler, tutuklanan yoldaşlarını kurtarmak üzere hapsedildikleri belediye binasının önünde toplandılar. Kadın işçiler, sabahki şarkının sözlerini “Bize erkeklerimiz, erkeklerimiz gerek…” diye değiştirmişlerdi. İtiş kakış sırasında, jandarmaya takviye gelen askerlerin yavaş yavaş gerilediğini gören bir piyade subayı, grevcilerin üstüne “Ateş!” emrini verdi.
9 kişi öldü, 33 kişi yaralandı. Aralarında, otuz yaşını aşkın sadece bir işçi vardı. Diğerleri, dokuma atölyelerinde çalışan işçi çocuklardı…
Ölülerden biri, Maria Blondeau adlı bir genç kız, ellerinin arasında kanlı bir “akdiken” dalı tutuyordu. Nişanlısı, henüz o sabah vermişti kendisine sevgililerin simgesi bu çiçekli dalı.
Fourmies kentinde yaşanan dram, ordu ve hükümetin şiddetle eleştirilmesine yol açtı ve 8 Kasım 1891 seçimlerinde, Karl Marx’ın damadı Paul Lafargue’ı tarihin ilk “sosyalist” milletvekili olarak meclise taşıdı! 8 saatlik mesai için 17 yıl daha beklemek gerekti ve Fransız işçileri bu hakkı ancak 1918’den sonra kazandı.
1 Mayıs’ların “akdiken” çiçeklemesi ise “un brin de muguet”, bir sap müge, geleneğiyle sürdürülüyor. Mayısın birinci günü insanlar, tüm Fransa ve özellikle Paris sokaklarında, yakınlarına mutlaka ve çoğu kez yabancılara da birer sap müge çiçeği armağan ederler. Müge çiçeğiyle 1 Mayıs, o zaman bu zamandır birbirinden ayrılmaz, birlikte anılırlar. Dünya yarılsa, nisan ayının son haftası dışında müge satılmaz Paris sokaklarında…
Kışın kiraz, yazın portakal yediren küresel tarım ve güneş görmeyen diyarlarda domates patlıcan yetiştiren teknoloji düzeneği bile “sürümlük” müge yetiştirememiştir. Narin müge, adeta 1 Mayıs’a adamıştır varlığını.
1 Mayıslar dünyada da kanla yazılmış, 1886’da Chicago’da dört sendikacının katliyle başlayan kanlı dizin, Fransa’dan Polonya’ya, İngiltere’den Meksika’ya uluslararası işçi haklarının şiddet tarihçesidir. Arjantin’de bir değil iki kez kana bulanmıştır 1 Mayıslar. 1909 ve 1985’te…
Türkiye de bu gerçeğin dışında kalmamıştır.
Yurdumuzda ilk kez 1912 yılında kutlanan 1 Mayıs’ı 1935’ten öteye hem kutlamak kolay olmamış, hem de uğrunda epeyce çile çekilmiş, çokca kan dökülmüş, faili hâlâ meçhul şiddet, 1 Mayıs 1977’de Taksim’de toplanan masum kalabalığın üzerine açılan ateşle zirve yapmıştır.
Ancak dünyada 1 Mayıslar için verilen canlar ve dökülen kanlar karşılığında işçiler daha fazla hak, daha geniş güvenceler kazanırken, Türkiye’nin farkı, provokatörler tarafından kana bulanan 1 Mayısların işçi haklarını budamak, sendikacılığı yok etmek için kullanılmış olmasıdır.
21. yüzyıl Türkiye’sinde yüz binlerce çocuk, 19. yüzyıl Avrupa’sının koşullarında çalıştırılıyor hâlâ. Özelleştirilen limanlarda birbiri ardından ölümcül kazaya uğrayan işçilerin çalıştırıldığı insanlık dışı koşullar, 1885’te ABD’de, 1889’da İngiltere’de greve başlayan “docker”lardan farklı değil. Umarım 1 Mayıslar artık kansız ve şiddetsiz kutlanır, böylece gerilemeye değil, ilerlemeye yarar.
Hepinize iyi bayramlar…
“Mine G. Kırıkkanat”
Yorum Yaz